Kadim Devlet’in İnşası ve Devlet Aklı Kadim Devlet’in İnşası ve Devlet Aklı, Yusuf Kurtoğlu tarafından kaleme alınan ve Eylül 2025’te yayımlanan, disiplinlerarası bir siyaset felsefesi, devlet teorisi ve ekonomi-politik çalışmasıdır. Eser, modern Türkiye’nin ve genel olarak İslam dünyasının karşılaştığı sistemik krizleri analiz eder. Bu krizlerin temel nedenini; siyasi popülizm , kurumsal liyakatsizlik, spekülatif ekonomiye dayalı…
Kadim Devlet’in İnşası ve Devlet Aklı
Kadim Devlet’in İnşası ve Devlet Aklı, Yusuf Kurtoğlu tarafından kaleme alınan ve Eylül
2025’te yayımlanan, disiplinlerarası bir siyaset felsefesi, devlet teorisi ve ekonomi-politik
çalışmasıdır. Eser, modern Türkiye’nin ve genel olarak İslam dünyasının karşılaştığı sistemik
krizleri analiz eder. Bu krizlerin temel nedenini; siyasi popülizm , kurumsal liyakatsizlik,
spekülatif ekonomiye dayalı dışa bağımlılık ve bu duruma yol açan “kör taklitçilik” (Batı
modernleşmesi) ile “donmuş gelenekçilik” (statik nakilcilik) olarak teşhis eder.
Eser, bu iki başarısız modele karşı “üçüncü bir yol” olarak “Kadim Devlet” adını verdiği
rasyonel, modernist ve üretime dayalı bir devlet modeli önerir. Bu model, meşruiyetini ve
felsefi temelini, yazarın rasyonel bir metodolojiyle doğrudan Kur’an’dan ve Nebevî
Sünnet’ten türettiği evrensel ilkelere dayandırır .
Felsefi ve Teolojik Temeller
Eserin metodolojisi, temel bir aksiyom olarak “Akıl ve Bilimin Hakemliği İlkesi”ne dayanır.
Yazar, bu ilkenin Batı Aydınlanması’ndan ithal seküler bir kavram olmadığını, aksine
“Aklınızı kullanmaz mısınız?” ve “Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, delillerinizi getirin!”
(örn. Neml 64) gibi Kur’anî emirlere dayanan rasyonel bir teoloji olduğunu savunur.
Metin, “ibadet” kavramını ritüelistik alanın ötesine taşıyarak toplumsal hayatı kapsayacak
şekilde yeniden tanımlar ve üç temel ahlaki ilke belirler:
• “Liyakat İbadettir” (Nisa 58 ve ilgili hadislere dayandırılır).
• “Üretmek İbadettir” (İnsanın yeryüzünü imar etme misyonu ve Kenz (istifçilik)
yasağına dayandırılır).
• “Adalet İbadettir” (Maide 8 gibi ayetler temelinde, kul hakkını merkeze alan onarıcı
adalet vurgusu).
Temel Projeler ve Reformlar
Eser, bu felsefi temel üzerine inşa edilmiş Altıncı Bölüm’de detaylı bir kurumsal, hukuki,
ekonomik ve sosyal reform programı sunar:
• Ekonomik Projeler: Riba (Faiz) içermeyen bir finansman için “Faizsiz Stratejik Yatırım
Modeli” (Müşareke/Ortaklık) ; spekülatif ekonomiyi cezalandırıp reel üretimi teşvik
eden “Üretim Kıskacı Teorisi” ; ve Hazine garantili projeleri kamulaştırmayı
hedefleyen “YİD Geri Alım Doktrini” gibi modeller önerir.
• Siyasi ve Hukuki Projeler: Siyasi popülizmle mücadele için “Milletvekili Yeterlilik
Sınavı” ; mevcut adalet sistemini “ahlaki, sosyal ve ekonomik iflas” olarak teşhis
ederek, suçlunun emeğiyle mağdur tazminatı ödediği “Üretken Adalet Doktrini
(Hapishane Kent Projesi)” ; ve bürokratik yolsuzluğa karşı “Yatay Denetim İlkesi”ne
dayalı “İstismarı Önleme Mekanizması” sunar.
• Toplumsal Projeler: Barınma krizine karşı faizsiz “Konut Seferberliği” ; “süresiz
nafaka” uygulamasını “Ölçülülük İlkesi” gereği evlilik süresiyle sınırlandıran “Adil
Nafaka Doktrini” ; ve kadınların “tercih özgürlüğü” temelinde, “mahremiyet”
hassasiyetine uygun “Kadın Üretim Üsleri” kurulmasını teklif eder.
Metodoloji: Bir “Tecdid Projesi” Olarak Yapı
Eser, metodolojik olarak kendisini İslami terminolojideki bir “tecdid” (ihya veya yenileme)
projesi olarak kurgular. Temel argümanı, İslam dünyasının gerilemesinin dinin aslından
değil, zamanla oluşan “donmuş”, “akıl dışı” ve “taklitçi” yorumlardan kaynaklandığıdır.
Bu çerçevede eser, “salt nakilciliği” ve hurafeleri (örn. rasathanenin yıkılması) eleştirir.
Buna karşılık, dinin evrensel ilkelerini (Usûl) çağın sorunlarına (Muamelat) yeniden
uygulamak için “içtihad”ı ve “rasyonel metodolojiyi” (örn. Hz. Peygamber’in hurma aşılama
hadisesi) temel alır. Eserin projelerinin tamamı, bu rasyonel tecdid metodolojisinin modern
ekonomi, siyaset ve hukuk alanındaki uygulamaları olarak sunulur.
Eser, “Sonsöz” bölümünde, bu vizyonun “her türlü cebir, şiddet, zorlama veya gayrimeşru
yöntemden” uzak olduğunu, bir “isyan çağrısı” olmadığını ve meşruiyet zeminini “ancak ve
ancak sandık iradesi ve sivil bir mutabakat” olarak tanımladığını belirtir.