Copyright © 2024 Tüm hakları saklıdır. News Tanıtım

Haber Cep – Habercep.com

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Yaşam
  4. »
  5. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Türkiye’yi Doğuran Dönüşüm

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Türkiye’yi Doğuran Dönüşüm

admin admin -
1 0

 

 

Ben Hacettepe Tıp Fakültesi’nde çalışan bir öğretim üyesiyim, Göğüs, Alerji ve İmmünoloji Hastalıkları uzmanıyım. Yazdığım bu kitap mesleğimden farklı bir kategoride olup gerçek yaşam hikayelerinden oluşmaktadır. Kitabım esasen Osmanlı’dan Türkiye’ye giden aydınlanma ve bağımsızlık yolculuğunu kişiler ve bazı olaylar üzerinden anlatmaktadır.

 

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin karşıtı değil, onun yapamadıklarını yapmak için küllerinden yeniden doğan büyük bir dönüşümdür. Kitabımda bu dönüşümü devletin, halkın ve sivil toplum örgütlerinin yaşadıklarını, dünya ile ilişkilerimiz, Batı’nın kendi sorunlarıyla birlikte ele alınırken; savaş, spor ve müzik ilişkileriyle anlatmaya çalıştım.

 

Yazılar anılarım, ilgimi çeken olaylar ve bu olaylarla ilgili enteresan bulduğum kişiler üzerinedir. Cumhuriyetle beraber ülkemizin ismi değişse de, insanlar Osmanlı’nın devamıydı ama aradaki fark; insanların din bazlı bir kulluktan, özgür laik bireyler haline gelmeleriydi. Bu değişim dünyada daha önce Fransa’da Büyük Devrim zamanında, kuruluşunda Amerika’da ve belki de Büyük Petro zamanında Rusya’da yaşanmıştı. Bu nedenle Atatürk’ün değeri ve Cumhuriyetimizin kuruluşu dünya tarihi için çok önemli bir olaydır, kendi çapında ve bölgesinde önemli bir devrimdir. Hiç kimsenin Cumhuriyet kazanımlarımızı geriye götürmesi artık mümkün değildir. Tarihimizi zaten analitik ve karşılaştırmalı olarak okuyunca, Cumhuriyet’in kuruluş hazırlıklarının Osmanlı döneminde yapıldığı ve tarihsel şartların zorlamasıyla, bu doğumun gerçekleşmesinden başka bir çıkışın olamayacağı anlaşılmaktadır. Sadece modernist padişahlar değil Tanzimat ve Meşrutiyet gibi reformları hazırlayan Mustafa Reşit Paşa ve Mithat Paşa gibi kıymetli devlet adamlarının da bu süreçte büyük emekleri vardır.

 

Osmanlı Sarayı’nda opera ve tiyatronun başlaması, II. Mahmut’un başlattığı kılık kıyafet devrimini II. Abdülhamit’in kadınlara peçe yasağı ile tamamlaması, gençlerin yaklaşık 300 yıldır Batı’ya gönderilerek okutulması, II. Abdülhamit’in 1900 yılında açtığı İstanbul Darülfünunu, Osmanlı’da son yüzyılda sürekli tartışılan harf devrimi, kadın hakları, Sultan Abdülaziz’in heykelini yaptıran ilk padişah olması, Sultan Abdülaziz ve son Halife Abdülmecit Efendi’nin çok iyi ressam olmaları (hatta nü resimler yapmaları) vs olmasaydı bugün belki de bir Mısır, İran veya Pakistan’dan farkımız olmayabilirdi. II. Mahmut pantolon, ceket giyip, fes taktığı için kendisine Gavur Padişah diyenler, Cumhuriyetle beraber fesi kaldırıp şapka devrimi yapan Atatürk’e aynı ismi takmışlardı. Allahtan ikisi de bunu önemsememişti. Bugün aynı bir Avrupalı gibi yaşayan kadın-erkek tüm Osmanoğlu aile bireylerinin de verdikleri birçok basın beyanatları da bu yöndedir. Bütün bu detayları kitabımda ayrıntılı anlatmam, Atatürk ve Cumhuriyet kültünün yarı-tanrısal bir mucize değil, gayet rasyonel temelleri olan, mantıklı ve ardarda dizilen sosyolojik olaylar sonucunda ortaya çıkmasındandır. Bu süreçte Mustafa Kemal Atatürk kendisi için özel bir ayrıcalık, özel bir lüks istemeden, asker ile aynı tayını paylaşarak, savaş meydanlarında dahi sürekli okuyup kendini geliştirerek, dünyayı izleyerek, dünyanın saygısını kazanarak ve vefatından sonra da tüm kazancını gene kurduğu bu devletin kurumlarına bırakarak, süreci yönetmiştir. Atatürk’ü kitabımda özellikle bu yönleriyle, ayrıntılı anlatarak yazmaya çalıştım. Bu özellikler elbetteki kolay bir araya gelecek özellikler değildir. Yapılan tüm kuruluş dönemi devrimlerinin pek öne çıkarılmayan bir diğer amacı da, ilerde Asya’daki Türk halkları ile bir birleşme olduğunda onlarla anlaşma ve birleşme zemini oluşturabilmekti. Bu bağlamda Türkoloji, Cumhuriyeti kuran resmi ideolojiydi denilebilir.

 

Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde hem dış ticaretin ana eksenini Avrupa ülkeleri oluşturmakta, hem de hala önemli yatırımları için Batı’dan krediler alınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluş döneminde Sovyetler Birliği’nden çok yardım ve destek almıştır. Günümüzde Türkiye’nin dış ticaretinin yüzde 65’lik hacmini Avrupa ülkeleri oluşturmaktadır. Başta Almanya olmak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan milyonlarca yurttaşımız vardır ve ülkemize büyük ekonomik destek olmaktadırlar. Türklerin tarihi, yüzyıllardır hep bir şekilde Avrupa’yla beraber olup, bu çağdaşlaşma ve aydınlanma çabamız bazen onlara rağmen sürmüştür. Batı ile her zaman farklı boyutlarda sorunlarımız olabilir, bazen Batı’ya karşı çok sert tavır almak zorunda kalabiliriz ama bu Batı’yla kalıcı düşmanlık demek değildir ve bunlar birbirinden farklı kavramlardır. Batı’da her zaman Türkiye karşıtları olduğu gibi, her zaman Türkiye taraftarları ve dostları da olmuştur. Şunu da hatırlayalım yüzyıllar boyu bizim kaçak ve sürgünlerimiz Avrupa (ve daha az Mısır’a), Avrupalıların ve Rusların kaçak ve sürgünleri ise bize gelmiş veya sığınmıştır. Bu sürece Cem Sultan, Mithat Paşa ve Abdülhamit döneminin birçok aydını, binlerce Polonyalı ve Macar olmak üzere, İsveçliler, binlerce Beyaz Rus ve Troçki gibi ünlüler de beraberce dahildir.

 

Akıl ve beceri dünyadaki tüm insanlara muhtemelen eşit dağıtılmıştır. Farklılık, toplumun organize olması, eğitimi ve adil yönetimindedir. Akıl ve bilimi yol gösterici olarak alan herkes, kültürel ve ekonomik anlamda gelişme sağlayabilir.

 

Prof.Dr. Ali Fuat Kalyoncu

İlgili Yazılar